Çetin Altan – Sömürücülerle Savaş

Sömürücülerle Savaş Kitap Kapağı Sömürücülerle Savaş
Çetin Altan
Dönem Yayınevi
93

Gazetecilikte yirmi yıl… Bunun bütün Babıâli tarihinde rastlanmayacak çeşidinden en özgür yazıları yazdığım mutlu altı yıl Milliyet’te geçti. Oradaki bütün dostlara kalem hayatımın en tatlı anılarını borçluyum. Kendilerinden bir görüş ayrılığı yüzünden içim kopa kopa koptum. Zaman hangi tarafın haklı olduğunu ilerde tespit edecektir.
* * *
Akşam’a gelince,. Bu benim Akşam’a üçüncü defa girişim. İlki 1952 de, ikincisi 1957 deydi. Fırsat bulursak eski fotoğraflara bakmanın hüzünlü gülücüğüyle o hikâyeleri de anlatırız.
Aslında Babıâli gazeteciliğiyle bütün ilgimi kesmek bir prensip kararı halinde kafamda yatmaktadır.

Babıâli gazeteciliği bütün şatafatına ve süsüne rağmen Türkiye ve dünya gerçeklerini halka duyurmamak, fakir bir memleketin bahtsız insanlarını neden bu durumda oldukları konusunda uyandırmamak için elinden geleni yapmaktadır.
Ben ise sade geçinmek için değil, halkın menfaatlerini savunmak için yazarlığı tercih etmişlerdenim. Bu bakımdan halkı sömürme eğilimindeki iç ve dış sermaye gruplarının bin dereden su getirerek dümbelekçi başılığını yapmaya çalışan ve kârını bu yoldan sağlayan Babıâli basınıyla kolay kolay bağdaşmama imkân yoktur. Nitekim Babıâli basınının manevi bir afyon enjeksiyonunu mutlaka devam ettirmek arzusundan sıkılmaya başlayan sosyal bünye, bütün memleket düzeyinde küçük küçük gazetelerle gerçek ve milliyetçi bir yayına yönelme istidadındadır.
Türkiye büyük tehlikelere doğru kaymaktadır. Petrolleri, madenleri, iç ve dış siyasetiyle tiraj gazeteleri ve stratejik bölgeleri milletler arası bir kapitalizmin kontrolü altına sokulmak istenmektedir. Ne pahasına olursa olsun buna karşı çıkmak bir vatan borcudur.
Babıâli basını ise bir kaç pırlanta kalem hariç, buna karşı gerekli tepkiyi tıpkı eski mütareke basınında olduğu gibi göstermemektedir. Anayasanın sağladığı basın özgürlüğünü gerektiği ölçüde kullanmamakta ve kullanmak isteyenleri de çelmelemeye kalkmaktadır. Çünkü gerçekte Babıâli basınındaki özgürlük, iki satırı yanyana getiremiyen ve evinde üç kitabı bulunmayan bir kaç makine sahibinin özgürlüğünden ibarettir. Bütün yazarlar ve düşünürler ancak bunların verdikleri izin ve özgürlük çerçevesinde seslerini duyurabilirler. Ve bu oluşu hiç bir şekilde hiç bîr yerde tenkit edemezler. Aksi takdirde amansız bir aç bırakma tehdidi enseIerine yapışır. Devleti idare edenler de bu fiili durumu görmezlikten gelmeyi ve birkaç makine sahibiyle iyi geçinerek kişisel propagandalarını devam ettirmeyi tercih ederler… Dördüncü kuvvet denen basın kuvveti adlında işte bu birkaç makine sahibinin Türk düşünce ve siyasetinin üzerindeki gizli ve monarşik kuvvetidir. Ve bütün meseleleri su üstüne çıkaracak gerçek bir demokrasiyle, gerçek bir fikir özgürlüğüne yüzde yüz karşıdır.
Ben böyle bir baskıyı kabul etmek niyetinde değilim. Onların yapmak arzusuna kapılacakları modası geçmiş şantajlara ise vereceğim cevaplar, basın tarihimizde kendileri için, bir yüz karası olarak kalacaktır… Kalacaktır, çünkü bir ikisi hariç, hiçbiri memleketin iktisadi menfaatlerini koruyacak bir metanet ve asalette değildir. Bunun da sebebi iç ve dış sermaye gruplarıyla olan ilişkileridir. Onun için yabancı şirketlerin Türkiye’de ki yatırım ve kâr nisbetlerini yazamazlar. Onun için yılda yirmi dokuz buçuk milyon Türk otuz beş milyarı bölüşürken, beş yüz bin kişinin yirmi beş milyarı cebe indirdiğini ortaya koyamazlar. Onun için Başbakanlık sandalyesine Karagöz sopası gibi takılan yabancı kancaların üzerinde hangi mamulatın markası bulunduğunu açıkça belirlemezler.

Tek yapabildikleri bunları açığa çıkaranlara komünist diye sövmek. gerçekleri saklamaya uğraşmak, iktisadi konulara derinliğine dokunmadan siyasi tenkitlerle vakit geçirmek ve eğlenceli yazılarla suyuna tirit belediye polemikleri icat edip kasalarında para üstüne para koymaya çalışmaktır.
Böyle bir ortamda kimsenin bilmediği baskılar altında ekmek parası korkusuna yazarlık numarasına kalkmak, gitgide haysiyetsizleştirilmiş olmaya başlamıştır.
Benim Akşam’da ki bu çabam Babıâli ile olan alış verişimin son iyi niyet denemesidir. Bundan sonra yazarlar, düşünürler ve memleketlerini gerçekten sevenler birkaç kişinin kulu kölesi olmadan da özgürce yazılar yazabilsinler diye gerekli olanı yapmak uğrunda çok daha başka, çok daha etkili yollardan uğraşacağım.
Gürültülü rotatiflerle karşı küçücük bir kalemin kutsallığını, Kâbesini gönlünde taşıyan bir dervişin bitip tükenmeyen aşkı ve imanıyla Türle milletine ve basın tarihine karşı savunacağım…
Ve yaşarsam da muvaffak olacağım, yaşamazsam da…


! ! ! KIRIK LİNK BİLDİR VEYA KİTAP İSTEMEK İÇİN TIKLAYIN !!!


Yorum yapın