Kalkedon Yayınları
324
... iktisatçılar, uluslararası işbölümünün meyvelerinin elde edilmesini sağlayan ve aynı zamanda da farklı milletlerin çıkarlarını uyumlu hale getiren mevcut uluslararası sistemi alkışlama alışkanlığında olmalarına karşın, söz konusu sistemin daha az yarar sağlayan bir etkisini gizliyorlardı. Zengin ve deneyimli bir ülkenin piyasayı ele geçirme mücadelesini önemsemediğinde refahının azalacağına ve güçten kuvvetten düşeceğine inanan devlet adamları sağduyu ve doğru bir değerlendirme yaparak gerçeği gözler önüne sermiş oluyorlardı. Ancak, ülkeler, uygulayacakları yurtiçi politikalarla tam istihdam sağlamayı öğrenirlerse (ve nüfus trendlerine uygun bir dengeye gelmeyi öğrenebilirlerse diye de eklememiz gerekmektedir), bir ülkenin kendi çıkarları çerçevesinde komşularına karşı dikebilecekleri önemli iktisadi güçlerin hesabına girişme gereği de ortaya çıkmayacaktı. Hatta uygun koşullarda uluslararası işbölümü ve uluslararası ödünç verme imkanı hala mümkün olabilecekti. Ancak, bir ülke, satın almayı arzuladığının bedelini ödeme imkanına sahip olması nedeniyle değil de, ticaret dengesini kendi lehine geliştirecek bir biçimde ödemeler dengesini bozma peşinde koştuğundan, kendi ürettiğini bir başka ülkeye kabul ettirme ya da komşunun sunduğu malları reddetme güdüsü altında olmayacaktı. Uluslarası ticaret, olduğu gibi kalacak yani dış pazarlara yapılan satışlar ve ithalat sınırlamalarının yurtiçi istihdamı umutsuzca sürdürmede başvurulan bir çare olmaktan çıkması, bu konuda sağlanan başarının işsizlik sorununu piyasa mücadelesinde durumu kötüleştirilen ülkeye aktarılmasına bağlı olacaktı.