İnkılap Kitabevi
Dila Hanım'da olaylar biraz masalsı yanıyla dikkatimi çekti: Dila Hanım erkek kılığına girmiş can düşmanını ararken aşka düşer. Meğer aşık olduğu adam öldürmek için aradığı adamdır. Bunu ancak onun evine gidince bilir. Onun kendisini sevdiğinden, gördüğünden en ufak bir şüphesi olmamasına karşın gece kapının sürgüsünü çekmez onu bekler. Bir görüşte ne çok sevdiğini de aynı gece iyice görür. Bir yanda yeeeerde konmaması gereken kan, bir yanda aşk: Çaresiszliğe düşer. Rıza Bey de onu ilk görüşte sevmiştir, misafir ettiği günün gecesinde hiç bir şey konuşmamış olduğu halde, onun sevgisinden emin, herkes uyuduktan sonra odasına girer, konuşurlar. Tutku ile bağlanmışlardır artık. Birbiri için ölümü göze alacak kadar.
Öykünün başlarında, Bey'in cenazesinin getirlişi gerçekçi betimlemelerle çok keyifli. Cumalı müthiş bir atmosfer yaratmış kar betimlemeleri ile. Ayrıntı hatırlamıyorum ama nedense cenazenin getirilişi, bana Kuyucaklı Yusuf'u anımsattı.
" Seni görür görmezdavullar zurnalar vurdu yüreğimde" hem niyeti, hem duyguları açıklaması yönüyle çok coşkulu,çok zengin, öyle aklımda kaldı bu cümle.
Birçok öyküsünde olduğu gibi burada da kadını, etkinliği açısından önceleyen bir yaklaşım sergilemiş Cumali. Bütün azametine karşın, Dila Hanım'ın karşısında neredeyse çaresizdir Rıza Bey. Son sözü kadın söylemiştir. Kadın son sözünü neden böyle söylemiştir? Geleneklere mi yenik düşmüştür, kendine mi?
Pırnal ve kenter kelimeleri ile ilk kez bu öyküde karşılaştım. Kenter'in anlamını bulamadım sözlükte.
Dila Hanım'ın filmide yapılmıştı yanılmıyorsam, başrolleri Kadir İnanır ile Türkan Şoray oynuyordu, onun sonunda ikisi de ölüyordu. Ve Dila hanım, buradaki gibi güneş yanığı yüzü ile tüysüz erkekleri anımsatmıyor, güzelliği le göz kamaştırıyordu.